Mustafa SEVER


Batı Zihniyeti Karşısında Biz

Türk´ün milli hasletleri, edebi, ahlakı, azmini, gücünü artıracaktır


 

 

Prof. Dr. Mustafa SEVER

 

Rivâyet edilir ki Kanunî döneminde Fransa´dan bir heyet gelir. Kaldıkları süre içinde Türk yemeklerini pek beğenirler ve padişaha bu durumu bildirirler. Padişah da “Giderken size iki aşçı verelim, götürün. Orada da aynı yemekleri yapsınlar.” der. Fransız heyetin başındaki kişi, “Efendim, izin verin mutfağınızda iki adamımız hizmet etsin, öğrensinler.” der. İzin verilir ve görevlendirilen iki Fransız, mutfakta hizmet eder ve hangi yemeğin nasıl yapıldığını gözlemleyerek, deneyerek öğrenirler.

Rivâyet gerçek midir, değil midir bilemem; ama ortada bir gerçeklik var ki o da Batı (1) zihniyetinin deneyselliğe, nesnelliğe, dolayısıyla bilimselliğe ve bu anlayışın dönütünü de elde etmeye verdiği değerdir. Kolay olmamıştır, uzun bir süreç içinde kazanmışlardır bu anlayışı. Her durumu, her olayı kendi çıkarları için kullanmayı, bu uzun süreç içinde öğrenmişlerdir. Özelinde Fransızlar, genelinde de bütün Batı için hep can ön planda olmuş, canân değil. Bizimse -her ne kadar bilimi hep kutsamış olsak da- duygularımız ön planda olmuş; canân bellediğimiz uğruna gerektiğinde ölmüşüzdür.

Batı´nın bilimi, ulaştığı çağdaş uygarlık düzeyi, Tanzimat´tan beri ulaşmak istediğimiz hedef olmuş. Bu hedefe ulaşmak için neler neler yapmışız. Milletimizin bin yıllar ötesinden taşıyıp getirdiği değerler sistemine sırt çevirerek Batı değerler sistemine bağlanmışız. Batının görünen yüzüne öykünmüşüz ve bu öykünme bugün de sürmekte. Batının her türlü kiri pası, kibri, albenili paketler içerisinde insanımıza sunulmaktadır.

Bilim evrenseldir ve her nerde olursa olsun elde edilmelidir; ancak milli değerler sistemi olan milli kültür bir millete özgüdür ve o milleti diğerlerinden farklı kılan özellikleri içerir. Elbette milletler arası çeşitli ilişkiler çerçevesinde etkileşimler de olacaktır. Bu etkileşim, bir milletin yararına oluyor ve diğerini kendine benzetiyorsa, eskilerin deyimiyle bir aynîleşme yaşanıyorsa o kültür için yozlaşma başlamış demektir. Özenti, öykünme, yerelleştirme, vb. eğilim ve çabalarla kendi kültürel değerlerinden uzaklaşan insanlarda yaşadığı toplumla iletişiminde kopukluklar başlar.

Bugün yaşadığımız onca kargaşanın temelinde işte bu kopukluk bulunmaktadır. Her şeyin maddileştiği ve alınıp satılır ölçütlerde düşünüldüğü bir dönemde yaşıyoruz. Çağdaş ve çağdaşlık kavramlarının anlamı, modayı izleme, moda olan şekilde davranma, giyinme, yaşama anlamında anlaşılır olmuştur. Tüketilmeye ve hemen eskitilmeye hazır ürünler, anlayışlar, tavırlar pazarlanmaktadır. Televizyon, radyo, cep telefonu gibi iletişim araçları, adeta yaşamımızı, davranışlarımızı yönlendiren birer efendi durumuna dönüştürülmüştür.

Her türlü milli değer, artık çağdaşlık adına sorgulanmakta, tartışılmakta ve çoğu kez de Batılı bir ülke ile mukayese sonucu çağdışı olarak sunulmaktadır. Oysaki bir toplumun temel dinamikleri; örfleri, töreleri, görenek ve gelenekleri toplumun sağlıklı bir şekilde gelişimini sağlar. Çağa uymayan, yaşama imkânı bulamayan gelenekler, âdetler, vb. çağa uygun yeni bir şekil alır veya tamamen ortadan kalkar. Ancak yaşanılan dönemin ihtiyaçlarına yanıt veren toplumsal değerler yaşamaya devam eder. İşte bu yaşayan değerlerden habersiz insanların zihni karışır, iç dünyalarında bir ikilem başlar; düşünme, muhakeme etme yetileri azalır. Aksine milli tarihini, kültürünü özümseyen insanlar, çağdışı olanla çağdaş olanı, bilimsel olanla hurafe olanı, kalıcı olanla gelip geçici olanı ayırt eder, ait olduğu milletle de gurur duyar.

Bilimi, teknolojiyi kendi çıkarları için her türlü alanda kullanan Batı, oluşturduğu ekonomik, siyasi örgütlerle dünyayı avucunun içine almakta, kendi kültürünü de yaymaktadır. Bu emperyalist düşüncenin mümessilleri, bir yandan Türklerin Batı değerlerini ve normlarını özümsemelerini beklerken diğer yandan ne kadar uğraşsalar da Türklerin bunu gerçekleştiremeyeceği inancındadırlar (Morley-Robins 2011:13). Çünkü Batı, Türkleri en başta dinî ve ahlâki açıdan kendisine yabancı görmektedir. Türkiye´nin Avrupa Birliği´ne girme istek ve çabaları, Batı tarafından sürekli istismar edildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti´ne ve dolayısıyla Türk milletine ayar verme, kendisine benzetme gerekçesini de oluşturur.

Küreselleşmenin özneleri olarak arka planda sanayileriyle, uluslar arası şirketleri, küresel pazarları ve sınır tanımaz tv ve internet yayınlarıyla; görünür şekilde ise insanlığı demokrasi, insan hakları, inanç özgürlüğü, vb. masallarla etkileri altına almaktadırlar. Morley ve Robins “AB, görsel-işitsel ve diğer iletişim endüstrilerini, bir Avrupa kültür kimliği yaratılmasında en önemli araçlar olarak tanımladı.” (2011:19) derlerken bize Batı´nın bir yandan kendi kültürel kimliğini güncelleyip yaratırken diğer yandan da dünya milletlerine kendi kültürel yapılarını çeşitli yol ve yöntemlerle ihraç ettiğini, bu yolla insanların aidiyet duygularını yitirmelerine, gelenek ve kültürlerine bağlılıklarından, ahlâkî ve dinî inançlarından vazgeçmelerine neden olduklarını hatırlatmaktadırlar.

“Avrupa sadece coğrafî bir bölge değil, aynı zamanda bir fikirdir. (…) [U]tanılası bir biçimde şekillenmiş bir fikirdir.” (Morley-Robins 2011:23). Bu fikrin temsilcileri için, başta kendi milletleri olmak üzere, dünya milletleri bir “milli topluluk” olarak değil, küresel pazarlarının işlemesini sağlayan tüketiciler olarak ihtiyaçlarından çok daha fazla tüketim yapabilecek kitleler olarak görülür. Temel işleyiş tüketime odaklandığı için, onlar için milletler arasındaki siyasî, ekonomik ve kültürel farkların önemi yoktur. Hatta bu farklar, yani her milletin geleneksel değerleri, milli özellikleri tüketim ürünlerinin sunumunda bu küresel şirketlerin kullandığı araçlar olur. Böylelikle küresel şirketler yerel halk gözünde sevimli hâle getirilir. Yeme-içmede, giyimde, eğlencede, vd. çok uluslu şirketlerin ürün sunumundaki yöntemlerine bakınca yereli de amaçları doğrultusunda kullandıkları görülür. Batı´nın dinî, ahlâkî hiçbir kaygısı yoktur; yaptıklarını, yapacaklarını akıl ve mantık çerçevesinde, yani nesnel şekilde yapar. Yaparken de kendi çıkarları ön plandadır. Ağızlarında insan hakları, demokrasi, refah sözleri eksik değildir; ancak bırakın insan haklarını, onlar için insan nesne konumundadır.

Kendi üreten ve ürettiklerini içeride ve dışarıda pazarlayabilen milletler ekonomisini, siyasetini ve kültürünü dış etkilerden korumada zorlanmazlar. İçeride refah ve huzur tesis edilirken dışarıdan gelebilecek her türlü etkiye de direnç ve çözüm gelişir; ki bu da milletin özgünlüğünü korur. Yaşanılan süreçte “ekonomik ve kültürel üretim ve tüketim gitgide küreselleşirken ulusal egemenliğin ve kimliğin sürdürülebilmesi de gitgide zorlaşmaktadır.” (Morley-Robins 2011:57). Durum böyleyken, tarihî geçmişleri içinde ve hâlen birçok defa niyetleri, düşünce ve eylemleri görülen, tanık olunan küreselleşmenin özneleri milletlerin (ABD, AB) türlü oyunlarıyla Türk milletinin milli hasletleri ve özgünlüğü yok olmaktadır; ki küresel kültürle, daha açıkçası Batı kültürüyle Türk kültürü arasındaki temel farkların ortadan kalktığı, homojen ve tüketime dayalı kültürün inşa edildiği bir süreç yaşanmaktadır. Çünkü küreselleşme süreci bir yandan köksüz, melez bir kültürün gelişmesini sağlarken diğer yandan Türk kültürünün yozlaşmasına, milli birlik ve bütünlüğün dağılmasına, bozulmasına neden olmaktadır. Böylelikle, Frampton´ın belirttiği gibi, yerel kültürler küresel kültürün yerel bir ifadesi durumuna gel[mekted]ir (akt. Morley-Robins 2011:69).

İşte bu noktada her yaştan, meslekten, statüden insanımıza düşünüşlerinde, davranışlarında, eylemlerinde kendini, çevresini, milletini düşünerek hareket etmesi, görev/ödev bilincine uygun çalışması, üretmesi görevi düşmektedir. Bu yolda yolu, yöntemi akıl, bilim ve teknoloji olurken Türkün milli hasletleri, edebi, ahlâkı da azmini, gücünü artıracaktır.

 

MORLEY, D.-ROBİNS, K.                     2011, Kimlik Mekânları, Ayrıntı Yay. (2.b), İstanbul

 

1.Yazıda “Batı” sözü, Avrupa ülke ve milletleri ile ABD´yi de kapsayıcı bir anlamda kullanılmıştır.

 

 

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı