Celal Tahir

Tarih: 06.08.2021 17:58

RASPUTİN VE YUSUF İZZETTİN EFENDİ

Facebook Twitter Linked-in

 

Celal Tahir

Yazar

 

BİRİNCİ DÜNYA-PAYLAŞIM SAVAŞI

Modern Dünyada Savaşların Kuralsızlığı

Birinci Dünya Savaşı, adı üzerinde bir ilktir. Tarihte cümle insanlığın birbirine girdiği böyle bir savaşı okumak mümkün değildir. En azından bilinen zamanlarda benzer bir boğazlaşma kaydedilmemektedir. Lakin isimlendirmede yine de bir problem vardır. Kimi yazarların ve tarihçilerin ad vermesiyle bu savaşa “Paylaşım Savaşı” demek esasen daha doğrudur. Evet, bu savaş bu yönü ile de modern toplumun insanlığın –daha önceki safhalarda görülmeyen- farklı bir evresini yaşadığını bize anlatmaktadır. Modernitenin bu karakteri yalnızca savaşlarda tezahür etmekle de sınırlı değildir. Modern zihniyet evvela Varlık Âlemini –nerede ise- Maddi Varlık formu ile sınırlandırması ve bu kavrayışı bütün dünyaya benimsetme tavrıyla bilinmektedir. Modern zihniyetin tavrı metafizik düzey ile sınırlı olmayıp, İnsan etkinliğinin maddi ve zihni bütün düzeylerine şu yahut bu nisbette sirayet etmiştir. Sanayi toplumu ve sanayi-sonrası toplumun bütün ürünleri, modern sanatın geçirdiği evreler ve ortaya koyduğu eserler. Velhasıl Modern kültürün bütün cihetleri Modern aklın kavrayışı(sızlığı)nı aksettirmektedir.

İşte dünya-paylaşım savaşlarının ilki, Modernitenin insanlığı taşıdığı bu çılgınlık ve cinnet halinin neticesidir. Kadim dünyada savaşlar orduların bire-bir sembolik manaları olan silahlarla (kılıç, mızrak, balta vd. hepsinin sembolik anlamı mevcuttur, ancak izahı mevzu haricidir) ve kural-kaide dairesinde –en azından çoğunlukla- gerçekleşmiştir. Önemli bir iddiası ve pratiği geleneksel kalıpları yıkmak olan modern uygarlığın bu tavrı savaşlarda da kendini gösterir. Tarihin bilinen ilk savaşlarında, özellikle de kabile savaşlarında, mesela gece savaşılmazdı. İki taraf karşılaştığında, her iki taraftan bir veya birkaç kişi meydana çıkar, onların birebir dövüşmesi savaşın neticesini tayin ederdi. Zamanın ilerleyişi ile bu kurallardan tedrici olarak sapma oldu. Savaşlar İnsan toplumundaki umumi bozulmanın kendini en açık gösterdiği alanlardan biridir. Zamanla kahramanların teke-tek savaşı unutulmuş, gece savaşmak normal olmuş, en önemlisi ateşli silahların icadı ile iş çığırından çıkmıştır. Köroğlu hangi maksatla söyledi, ayrı meseledir; ama “tüfeğin icadı ile mertliğin bozulduğu” doğrudur. Modern süreçte yaşanan ilerleme ile savaşın kuralsızlaşması, savaşla alakası olmayan sivil halkın yaygın ve kitlesel olarak ölümünü de beraberinde getirir. Bu durum iki küresel paylaşım savaşında doruğa çıkar. Bugün ise Hollywood sinemasında negatif ütopyaların dahi sınırlarını zorlayan insansız savaş araçları el´an mevcut olmalıdır.

Paylaşım Savaşının Nedenleri

Birinci dünya-paylaşım savaşını hazırlayan bellibaşlı faktörler: 1- İngiltere ve Almanya´nın iktisadi rekabetidir. 2-Fransız İhtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik akımının kadim toplum yapılarının - Osmanlı, Alman, Avusturya-Macaristan, Rus imparatorlukları vd. - iç çekişme dağılma sürecine girmeleri. Ve iyi kötü bir arada yaşayabilen etnik, kültürel, dini toplulukların milliyetçiliğin tesiriyle birbirlerine düşman kesilmeleridir. 3- Balkanlarda hegemonya konusunda Avusturya ve Rusya arasındaki rekabettir.

Paylaşım savaşının aktörlerinin durumu şudur; Modern uygarlığın siyasi patronu İngiltere, özellikle İspanyadan gelen Museviler, Fransa´dan kaçan Tapınak şövalyeleri ve İngiliz Lordlarının sacayağından oluşan troykanın geliştirdiği bir uygarlıktır. Daha sonraki süreçte İngiltere 1. Elizabeth´in uzun ve başarılı saltanatından (1558-

1603) sonra İskoçya- İngiliz çatışmasında farklılık görülmeye başlandı. İngiltere´deki Tudor hanedanıyla, İskoçya´daki Stuart hanedanı arasındaki evlenmeler sonucu, iki geleneksel düşmanı birbirine yaklaşır. Sonrasında İskoçya Kralı 1. James İngiltere kralı olur ve 1707 yılında iki krallığı birleştiren bir antlaşma imzalanır. İşte bu kısaca Büyük Britanya İmparatorluğu´nun tarihinin başlangıcıdır.

Fransa 17. yüzyıldan başlayarak 1960´lara dek bir sömürge devleti olarak var olur. 19. ve 20. yüzyıllarda dünyanın dört bir yanında edindiği sömürge toprakları Fransa´yı İngiltere´den sonra ikinci büyük sömürge imparatorluğu hâline getirir. Fransa ve Almanya1871 yılından itibaren birbirlerini tehdit olarak görürler. Fransa için Sedan savaşında kaybettiği Alsace - Lorraine bölgesi hem ekonomik hem de askeri açıdan büyük öneme sahiptir. Bu da Fransa´nın Britanya ile ittifak kurmasının sebepleri arasındadır.

Almanya´nın Doğuşu ve Yükselişi

Siyasi birliğini geç tamamlayan, daha doğrusu modern bir devlet olarak diğerlerinden epey sonra ortaya çıkan Almanya ve İtalya´nın siyasi dengeleri değiştirmesi ve bunların neticesi ortaya çıkan devletlerarası bloklaşma da, savaşın başlıca nedenlerindendir. Avrupa´da 16.yüzyıl´da yaşanan Katolik-Protestan ayrışmasıyla, Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu´na bağlı Prenslikler, farklı taraflarda savaşırlar. Tarihe Otuz Yıl Savaşları (1618-1648) olarak geçen bu savaşlar Vestfalya Antlaşması´yla sona erer. Savaş sonrası (esasen bugünkü Avrupa Birliği´nin kökenini, fikri arka-planını oluşturduğunu söyleyebileceğimiz) Kutsal Roma- Germen İmparatorluğu birliği dağılır. Savaşın sonunda Fransa güçlenirken Kutsal Roma Germen İmparatorluğu ve Habsburg Hanedanı zayıflar. Bu sonuç Almanya için, 19.yy´a kadar sürecek bir zayıflık dönemidir. Ve yine bu tarihlere kadar birliğini kuramamasının nedenidir. Nihayet Otto Von Bismarck tarafından Prusya merkezli Alman birliği tesis olunur. Ancak yükselen Almanya hammadde ve pazar sıkıntısı çekmektedir. Çünkü zamanın üzerine güneş batmayan devleti Britanya İmparatorluğu ve Fransa sömürgecilikte öndedirler. İngiltere kapitalizmin ilk geliştiği ülkedir. Almanya ise sürece geç dâhil olur. Sanayi devrimi ve sömürgecilik neticesi İngiltere gibi Fransa da iktisadi açıdan güçlüdür. Almanya ve İtalya´dan iktisadi açıdan ilerdedirler.

1815´te yapılan Viyana Kongresi ile Avrupa´ya ve geniş anlamda dünyaya yeni bir statü getirilir ve buna göre güçler dengesi kurulur. Kırım Savaşı´nda (1853-1856) bu dengelerin Rusya lehine değişmesine engel olmak için, Haçlı Seferleri´nden sonraki en önemli ittifakla, Avrupa Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte Ruslara karşı savaşır. Yenilgiye uğrayan Ruslar, Sosyalist 1917 Ekim Devrimi´ne kadar sürecek siyasi ve ekonomik dalgalanmaların etkisine gireceklerdir. Yine bu savaşın sonunda, İtalya Birliği´ne gidecek yollar da açılır. İtalyan şehir devletlerinin birliğini sağlayarak, bugünkü İtalya´yı kuran Mazzini ve Garibaldi´dir. İtalya da Almanya gibi geç kalanlardandır. 1870 Sedan Savaşı ile Almanların Fransızlara üstünlük sağlaması ve Almanya ve İtalya´nın birliklerini kurmaları da önemlidir.

 

Petrol ve Savaş

Alman Krallığı elinde önemli sömürgeleri olmamasına rağmen dönemin süper gücü Britanya İmparatorluğu´nu geçebilecek bir insan gücü ve sanayi-teknoloji haline gelmek hedefindedir. Bunun İngiltere ve Fransa tarafından engellenmek istenmesi, çatışma sebebidir. Özellikle Almanlar savaşa kadar olan süreçte aradaki farkı kapatmaya çalışırlar. İngiltere ve Fransa´nın ekonomik hâkimiyet alanlarını korumak, Almanya´nın ise bu alanları ele geçirmek niyeti savaşın başlıca iktisadi sebepleridir. Öte yandan 19. yy sonlarından itibaren kullanılmaya başlanan ve neredeyse 20.yüzyıl´a damgasını vuran petrol yataklarının mülkiyeti meselesi de savaşın temel sebeplerindendir.

Osmanlı´nın hâkimiyeti altındaki Ortadoğu´daki Petrol 19. yy sonlarında özellikle İngilizler tarafından gizli/açık yöntemlerle tesbit edilir. Britanya petrol siyasetini 1900´lerde tüm stratejilerinin birinci sırasındadır. Merhum Raif Karadağ “Petrol Fırtınası” isimli eserinde bu konuyu çok-yönlü bir perspektifle teferruatıyla izah eder. Bu, 1. Dünya (paylaşım) Savaşı neticesi, Osmanlının tarih dışına çıkarılması ve Orta- Doğu´ya yeni nizam verilmesi ile imkân dairesine girer. Bu savaş ve bu neticenin, en mühim sebeplerinden arasında petrol gösterilir. Ancak 2012 senesinde, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, “Ülkemizde çevre dostu elektrikli otomobiller 123 yıl önce Yıldız Sarayı´nda ilk kez kullanılmıştı” beyanında bulunmuştur. Demek ki, bir asırdan beri, petrol

alternatifsiz bir enerji kaynağı değildir. Peki, bir asırdan beri, petrolün -neredeyse rakipsiz- saltanatı, neden ve nasıl sürebilmektedir? Mesele, sadece iktisadi ve teknolojik sebeplerle izah olunabilir mi? Acaba, elektrikli otomobiller gibi, başka enerji kaynakları, petrol ile beraber devrede olsaydı, ne olurdu? Bu durumda, Orta- Doğu´ya yeni nizam vermek için, başka sebepler mi, icat edilecekti? Bunlar elbette cevap bekleyen sorulardır.

Modern Dünya´nın Devrimleri

Diğer bir konu da Rusya´nın iktisadi vaziyetidir. Rusya´nın başlangıcı Töton şövalyelerinin baskısından kurtulan Moskova prensliği merkezli Çarlık Rusya´sının ortaya çıkışıdır. 19.Yüzyıl sonunda, İmparatorluğun ekonomik yapısı geniş ölçüde köylü ve sayıca daha az ama etkili bir işçi sınıfına dayanmaktadır. Rusya´nın bu ekonomik ve siyasi yapısı, 1905 ve 1917 Devrimlerinin kaynakları arasında gösterilmekle beraber, Bolşevik ihtilali ayrıca ele alınması gereken bir meseledir. İnsanlığın son beş yüz senesinin hakikatinin öğrenilmesi için, modern zamanların beş devriminin yeniden ve akademik dogmaların tahakkümünden azade ele alınması gerekir. Modern zamanların bu beş devrimi, ABD, Fransız, Bolşevik, Kemalist ve Çin devrimleridir

Çarlık Rusya´sı 19.asırda siyaseti temelde dört hedef gözetmektedir. Rusya´nın bu dönem siyasetinim ana öğeleri: 1-) Batısında Panslavizm Politikalarıyla Balkanlarda Slav kökenli halklara nüfuz etmek istemektedir. 2-) Güneyde, Osmanlı İmparatorluğunda Boğazlar ve Doğu Anadolu´yu elde etmek ve İran´ın petrol alanlarına nüfuz etmek istemektedir. 3-) Orta Asya´nın büyük bölümünü ele geçiren Ruslar, bu hâkimiyetlerini koruma derdindedirler. 4) Doğuda, Japonya-Rusya-İngiltere-ABD arasındaki güç dengesindeki yerini kaybetmemek peşindedir. Rusya Batıda Almanya İmparatorluğu´nun Pan-Germenizm Politikaları, güneyde Osmanlı İmparatorluğu ile yüz yılı aşkın süren savaşlar, Pasifik´te İngiltere´ye karşı ABD ile yardımlaşma vb. stratejiler nedeniyle İtilaf Devletleri safında yeralır. Tüm bunlar bize savaş öncesi saflaşmaları genel çizgileriyle anlatır.

Savaşın görünürdeki çıkış sebebi ise şudur: Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahdı Ferdinand,28 Haziran 1914 günü Saraybosna´yı ziyareti sırasında bir Sırp Milliyetçisi tarafından öldürülür. Britanya´nın büyüklüğü biraz da hasımları ile mücadele de zamanlamayı tayin etmeye azami itina göstermelerinden gelir. Bilhassa bu sebepten bu olayın perde arkasında İngilizlerin olması bir ihtimaldir. Bu ve bu gibi meselelerde organik bir ilişki, maddi bir delil, mesnet göstermek oldukça güçtür; çoğunlukla da mümkün değildir. Bu; hadisenin tabiatı icabıdır, dolayısıyla bu gibi hadiseler çoğunlukla karanlıkta kalır.

Ayrıca modern dünyanın egemen siyasi erki olan Britanya İmparatorluğu´nun en önemli özelliklerinden birisi de, mücadele ettiği güçlerle olan mücadelelerinde zamanlamayı tayin etmeye özen göstermeleridir. Bu durum Birinci Dünya Savaşı´nda da kendini gösterir. Özellikle Almanya´nın giderek güçlendiğini gören Britanya, savaşın zamanlamasını ve bununla yetinmeyip ittifaklarını da kendisi tayin etmek istemiş olması mümkündür. Osmanlı´nın ittifak taleplerini reddetmelerinin bir sebebi de budur. İttihatçıların Maliye Nazırı Cavit Bey´in İngiltere nezdindeki teşebbüsleri bu yüzden karşılık görmemiştir. İngiltere hem ittifakları hem de zamanlamayı tayin ederek daha savaşın başlangıcında bir adım önde savaşa girmeyi başarmıştır. Elbette bu Almanya ve Avusturya´yı bir arada tutan tek unsur olan Habsburg Hanedanı´nın tek veliahdının öldürülmesi demektir. Dolayısıyla buna cevap verilmelidir. Önce Avusturya Sırbistan´a, Almanya Rusya ve Fransa´ya savaş ilan eder ve taraflar birbirine girer.

 

Osmanlı´nın Savaşa Girmesi ve Sonu

Rusya, İngiltere ve Fransa´nın Devlet-i Aliye´yi parçalama istekleri malumdur. 1911-1913´te İtalya´nın Trablusgarp´ı ve sonra Balkan Devletleri´nin Rumeli topraklarını ele geçirmesi İttihat ve Terakki´yi elbette ki düşündürmektedir. İttihatçılar imparatorluğun bekası için müttefik arayışındadır. Bu sebepten Maliye Nazırı Cavit Bey 1911´de İngiltere´ye ittifak kurma talebinde bulunur. 1914´te Cemal Paşa Fransa´ya ve Talat Paşa ise Rusya´ya ittifak teklif eder. Osmanlı yöneticileri 22 Temmuz 1914´te Almanya´ya ittifak kurma teklifinde bulunur. Fakat yapılan tüm teklifler reddedilir. Özellikle Cavid Bey´in İngilizler nezdindeki teşebbüsünün akamete uğraması, İngilizlerin Osmanlı´yı karşı cepheye dâhil ederek parçalama niyetinde olduklarını düşündürmektedir.

Bunların neticesinde Enver Paşa İngiliz takibinden kaçan iki Alman zırhlısına Osmanlı bayrağı çekerek Rus limanları bombalatır ve Osmanlı İmparatorluğu savaşa dâhil olur.

 

Yusuf İzzettin Efendi ve Münferid Sulh

Sonradan bir Münferid Sulh teşebbüsü olmuşsa da bu gelişmelerin seyri neticesi akamete uğrar. ´Münferid Sulh´ yanlısı olduğu söylenen Veliaht Yusuf İzzeddin Efendi´nin ölümünün -1 Şubat 1916- hemen ardından, ABD´nin İstanbul Büyükelçisi Henry Morgenthau, İstanbul´dan ayrılır. Büyükelçi Morgenthau´nun İstanbul´dan, Yusuf İzzeddin Efendi´nin ´esrarengiz şekilde´ öldüğü sırada ayrılması, dikkat çekicidir. Yusuf İzzeddin Efendi´nin ölümü bir suikast mıdır? O sırada iktidarda olan İttihatçıların bu hadiseye, bir şekilde bir dahli veya haberi var mıdır? Yahut olmamışsa da, bu hadisenin yeterince üzerine gidilmiş midir? Bunlar yakın tarihin cevap bekleyen sorularındandır? Neticede Siyonistler ve İngiltere, Veliaht Yusuf İzzeddin Efendi, zamanın ABD Büyükelçisi Morgenthau ve belki Hahambaşı Hayim Nahum Efendi´nin de içinde olduğu, bu bölgeyi Osmanlılara bırakabilecek ayrı bir barış antlaşması teşebbüsünü, boşa çıkarırlar.

Veliaht Şehzade Yusuf İzzettin Efendi ise muhtemelen İttihatçılar tarafından öldürülmüş olması bir ihtimaldir. O tarihte böbreklerinden rahatsız olan Sultan Mehmet Reşat ameliyat olacaktır; ancak o günün tıbbının imkânları dairesinde vefat etmesinin muhtemel olduğu düşünülmektedir. Bu durumda İttihatçılar anlaşamadıkları Yusuf İzzettin Efendi´nin padişah olma ihtimalini ortadan kaldırmak için kendisini ortadan kaldırmış olmaları ihtimaller arasındadır. Yani 1916 yılında, neredeyse eşzamanlı denilebilecek bir şekilde, İstanbul´da ise Veliaht Şehzade Yusuf İzzettin Efendi ve Rusya´da kimine göre sadece şarlatan, kimine göre sıradışı bir mistik ve kâhin olan Rasputin öldürülür.

 

Rasputin Ve Yusuf İzzettin Efendi

Rasputin cinayeti ile alakalı İngiliz ve Rus polisi tarafından yürütülen ortak bir soruşturma, Rasputin´i öldüren üçüncü kurşunun bir İngiliz gizli servis ajanı olan Oswald Rayner tarafından ateşlendiği sonucuna varmıştır. Suikastı tertipleyenlerden Yusupov´un SIS ile temasları olması muhtemeldir; değerlendirmesi de yapılmaktadır.

Evet, neticede I Dünya Savaşı´nın ortalarında 1916 yılında, neredeyse eşzamanlı denilebilecek bir şekilde, İstanbul´da ise Veliaht Şehzade Yusuf İzzettin Efendi – bazıları intihar etti dese de- ve Rusya´da Rasputin öldürülür. Bu şekilde bir veya birden fazla, birbirinden ayrı ama belki irtibatlı iki ayrı güç odağı, Osmanlı ve Rusya´nın o gün savaştan çekilmesini istememiş ve buna müsaade etmemiş demektir. Bu durumda bu şekilde Osmanlı İmparatorluğu´nun ve Çarlık Rusya´sının I Dünya-Paylaşım Savaşı´ndan tamamen çöküntüye uğramadan çekilmesinin önüne geçilmek mi istenmiştir? Sorusu ortadadır. Ve bu durumda Osmanlı ve Romanov hanedanlarının tasfiyesini engellemek de mümkün olmamıştır. Bu iki hanedanın ve imparatorluğun tasfiyesi ile Çarlık Rusya´sı Lenin önderliğinde Sosyalist rejim üzerinden ve Sovyet İmparatorluğu´na dönüşür. Osmanlı sonrası ise Atatürk önderliğinde modern Türkiye Cumhuriyeti kurulur.

Tek cümleyle ifade edilirse, Birinci Dünya Paylaşım Savaşının neticesinde Osmanlı, Alman –Habsburg, Rus- Romanov Hanedanları ortadan kalkmış. Büyük Britanya krallığı ve hanedanı ise ayakta kalmıştır. Ve anlaşılan hâlen de hükmünü sürdüren tek hanedan odur. Bugün, Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Paylaşım Savaşı neticesi, Balkanlarda Müslüman-Türk ahalinin maruz kaldığı, katliam tehcir ve etnik arındırma gündeme getirilmelidir. Ayrıca Birinci Dünya Paylaşım Savaşının neticesinde Osmanlı´nın siyaseten tasfiyesi ile -medeniyet olarak tasfiyesi el´an devam etmektedir- Osmanlı ve İslâm coğrafyasına bir format atılır. Sonrasında modern Batı´nın küresel egemenliği tamamlanmış olur. Anlaşılan odur ki; bugün Osmanlı ve İslâm coğrafyası yeni bir format atılması süreci yaşamaktadır. Bu ise hususi ve çok yönlü bir incelemeyi gerektirmektedir.

 

celaltahir@gmail.com

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —